Kurulduğu günden bu yana endüstriyel taahhüt alanında pek çok önemli projeye imza atan Sintek Şirketler Grubu, sahip olduğu birikimi konvansiyonel ve yenilenebilir enerji yatırımlarının hizmetine sunuyor…
Sintek Şirketler Grubu, endüstriyel taahhüt alanında elde ettiği deneyim ve birikimi, konvansiyonel ve yenilenebilir enerji sektöründeki yatırımların hizmetine sunacak. Bugüne kadar gerek Türkiye’de gerekse Afrika başta olmak üzere dünyanın farklı coğrafyalarında anahtar teslimi (EPC) çimento ve atık ısı geri kazanım tesisleri kuran Sintek, gelecek vizyonundaki büyüme alanını enerji sektörü olarak belirledi.
Termik, doğalgaz ve nükleer gibi hidrokarbon kaynaklı enerji santrallerini; inşaat aşamasından otomasyonuna kadar anahtar teslimi yapabilecek imkân ve kabiliyete sahip olduklarını belirten Sintek Şirketler Grubu Kurucu Ortağı Onur Atakay, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı projelerin de Grubun yatırım planları arasında yer aldığını söyledi.
Enerji sektörünün Türkiye’nin en dinamik sektörlerinin başında geldiğini; enerji talebinin ülkenin büyüme hızının üzerinde bir artış sergilediğini hatırlatan Atakay, enerji ekipmanlarında yerli üretimi destekleyecek mekanizmaların mutlaka harekete geçirilmesi gerektiğini söyledi.
Türk ekonomisinin makro problemleri arasında başı çeken cari açık içinde enerji ve enerji ham maddesi ithalatının payının, yıllar içinde değişkenlik gösterse de yüzde 75 ilâ 90 arasında konumlandığını hatırlatan Atakay, bu alandaki dışa bağımlılığının; sürdürülebilir kalkınmaya ve rekabetçi üretime dayalı güçlü bir ekonomi inşa etme iddiasının önünde en önemli engeli oluşturduğuna dikkat çekti.
Atakay, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Türkiye’nin enerjide kurulu gücü 2005 yılında 25.174 MW seviyesinden, 2018 yılı sonu itibarıyla 89 bin MW seviyesini aşmıştır. Keza 2011 yılında Türkiye’nin yenilenebilir enerji kurulu gücü 1.511 MW iken, 2018 yılı sonu itibarıyla 14.000 MW’a yaklaşmıştır. Sintek olarak ülkemizin herhangi bir enerji kaynağına kategorik olarak karşı çıkmaması gerektiğini, kaynak çeşitliliği ve ithalata bağımlılığı azaltıcı çıkış yollarını desteklemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu açıdan enerji sektöründeki yatırımları merceğimize almış durumdayız. Şirketimiz, en az konvansiyonel enerji kaynakları kadar önem taşıyan rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz yatırımcılarının da güvenilir ortağı olacak. Sintek, köken itibarıyla bir mühendislik şirketidir. Endüstriyel taahhütte bugüne kadar elde ettiğimiz başarının ve kendimize olan güvenimizin temelinde, uluslararası ölçekte bir mühendislik şirketi olmamız yatar.”
NÜKLEERDE FIRSATLAR BÜYÜK
Sintek, Ankara Sanayi Odası liderliğinde kurulan Nükleer Sanayi Kümelenmesi’ne (NÜKSAK) dahil olarak, yerli nükleer sanayinin kurulmasına öncülük eden şirketler arasında yerini aldı.
Bu kapsamda Mersin-Akkuyu’da yapımına başlanan, Sinop’ta ise proje aşamasında olan nükleer güç santrallerindeki (NGS) yüklenici şirketlere hizmet vermeye hazırlanan Sintek, yaratılacak değer zincirinde etkin ve söz sahibi olmayı amaçlıyor.
NGS projelerinde, alanlarında yetkinliğini kanıtlamış şirketlerin öne çıkmaması durumunda yatırımlarda gecikmeler ve ek maliyetlerle karşılaşmanın yüksek ihtimal olduğuna işaret eden Onur Atakay, Sintek’in Türkiye’deki NGS projelerinde kendisini kanıtlayarak, dünyanın farklı coğrafyalarında benzer projelerden pay almak istediğini belirtti.
YEKDEM’DE 2020 SONRASI NETLEŞMELİ
Rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz kaynaklı yenilenebilir enerji yatırımlarında, Türkiye’nin son 12 yılda çok büyük bir başarı sergilediğini hatırlatan Onur Atakay, geçen yıl ve bu yıl hızı kesilen yatırımların yeniden canlanması için, 2020 yılında bitecek Yenilenebilir Enerji Destek Mekanizması’nın (YEKDEM) nasıl ve ne şekilde devam edeceğinin netleşmesi gerektiğine dikkat çekti.
Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği verilerine göre, Türkiye’nin rüzgâr enerjisindeki kurulu gücünün 2018 yılında yüzde 7,2 artarak 7 bin 370 Megavat’a (MW) ulaştığını; 2007 yılında rüzgârda toplam gücün sadece 146 MW olduğu hatırlandığında, alkışlanası bir başarıdan söz etmek gerektiğini kaydeden Atakay, şöyle devam etti:
“Toplam kurulu güç içinde sadece rüzgâr enerjisinin payı %8 gibi hatırı sayılır bir orana sahip. Türkiye’nin 2023 hedeflerine bağlı olarak toplam enerji tüketiminin %30’unun yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması hedefi, önümüzdeki 11 yıl için en az 25 milyar dolarlık bir ekipman pazarı anlamına geliyor. Dolayısıyla iç pazarda oluşacak ihtiyacın ithalat ile değil, Türkiye sınırlarında yapılacak üretimle karşılanması ve ihraç edilmesi hem cari açığın azalmasını hem de kıt olan dövizimizin ülke içinde kalmasını sağlayacak. Biz de Sintek olarak yenilenebilir enerji projelerinde gerek taahhüt gerekse ekipman üretimi tarafında etkin olmak istiyoruz. Ancak 2020 yılında devreye girecek bir yenilenebilir enerji üretim tesisisin, hangi destek mekanizmasından yararlanacağı bugün itibarıyla tam bir muamma. Hâl böyle olunca, potansiyel yatırımcılar, bekleyiş aşamasında kalıyor. Enerji Bakanlığımızın ve ilgili kamu otoritelerinin YEKDEM sonrasına ilişkin durumu netleştirmeleri, sektörün tüm paydaşları olarak beklioruz. Çünkü bu yatırımların hazırlık, proje ve uygulama aşamaları uzun zaman alıyor.”
TÜRKİYE YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLAR İÇİN ÇOK CAZİP
Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelere göre, 2030 yılında rüzgâr enerjisinde kurulu gücüni 16 bin MW seviyesine yükseltme taahhüdü bulunuyor. 2018 yılı sonunda ulaşılan gücü (7,370 MW) dikkate alındığında Türkiye’nin bu hedefe ulaşabilmesi için her sene en az 720 MW rüzgâr enerjisi yatırımını devreye alması, bir başka deyişle sadece her yıl en az 1 Milyar Euro yatırım yapılması gerekiyor.
Sintek Şirketler Grubu Kurucu Ortağı Onur Atakay, Türkiye’nin yenilenebilir enerjide yatırımcılara çok cazip fırsatlar sunduğunu belirterek, son on yılda bu alana yapılan yoğun yatırımların sonrasında toplam kurulu güç içinde hidroelektrik kaynaklar hariç yenilenebilir enerji kaynaklarının sadece yüzde 15 oranında pay aldığına dikkat çekti.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın stratejik planlarında yer alan 48 bin MW’lık rüzgâr enerjisi potansiyelinin de henüz yüzde 15’inin kullanıldığını hatırlatan Atakay, şu analizi yaptı:
“Aynı Stratejik Plan’da 48 bin MW RES potansiyelinin içinde 10,000 MW seviyesinde denizlerde kurulan off-shore santraller de bulunuyor. Sektörün tüm sivil toplum kuruluşları, Bakanlık dokümanlarında yer alan 10 bin MW off-shore potansiyelinin Türkiye’nin gerçek potansiyelini yansıtmadığını, en az 30 bin MW kullanılabilir potansiyelin olduğunu ifade ediyor. Türkiye, henüz sıfır noktasında olduğu off-shore santraller için geçen yıl olumlu bir adım atmış; Saros, Gelibolu ve Kıyıköy’de toplam 1200 MW kapasiteli Yenilenebilir Kaynak Alanı (YEKA) yarışma ilanına çıkılmıştı. Ancak 23 Ekim 2018 olarak belirlenen son başvuru tarihine kadar, tek bir şirketin bile başvurmadığı ilan iptal edildi. Enerji Bakanlığı’nın 2018 raporunda, bu ilana 2019’da yeniden çıkılıp çıkılmayacağı belirsizliğini koruyor. Keza 5 bin MW seviyesinde olan güneş enerjisi kurulu gücümüze karşılık, potansiyelimizin ne olduğuna yönelik bilimsel bir bilgi bile yok. Keza evsel ve hayvansal organik atıkların müthiş bir enerji kaynağı olduğu bilinmesine rağmen, biyogaz yatırımlarında henüz başlangıç aşamasındayız. Sintek olarak sektörün tüm bu verilerini analiz ederek, kendimizi nerede konumlandıracağımızı belirliyoruz.”