Sintek, çimento sektöründe Türk mühendisliğinin ve yerli ekipman kullanımının öncüsü olmaya çalışan bir yönetim algılamasına sahip. Şirketteki mühendis ekibinin en kıdemli üyesi, deyim yerindeyse “Sintek mühendislerinin ustası” olan Mehmet Şentürk, mühendisliğin “usta-çırak” ilişkisi ile gelişim sağlamasının daha doğru olduğunu düşünenlerden… Mesleki eğitime verilen önemin dikkat çekici şekilde azaldığına işaret eden Şentürk’ün, genç mühendislere çok önemli önerileri var…
İşte Mehmet Şentürk ile Sintek Plus için yaptığımız keyifli sohbetten sütunlarımıza yansıyanlar…
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Yaklaşık 40 yıldır çimento sektöründe çalışıyorsunuz. Bu bilinçli bir tercih miydi?
Hayır, tamamen tesadüf eseri oldu. 1980 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Makine Mühendisi olarak mezun oldum. Afyon Çimento Fabrikası’nda 1980 yılında işe başladım. 1984 yılına kadar bu tesiste çalıştıktan sonra aynı yıl Kurtalan Çimento’ya tayinim çıktı. 1988 yılına kadar Kurtalan Çimento’da görev yaptım. Fabrika o yıllarda henüz yeni kuruluyordu. Devreye alınması ve montajın tamamlanması aşamalarında görev aldım. Devreye alındıktan sona da Bakım Onarım Şefi unvanıyla çalışmaya devam ettim.
1988 yılında bu kez Denizli Çimento’ya tayinim çıktı. Orada Bakım Onarım Müdürü oldum. Biz görev yaptığımız sırada 1993 yılında fabrika özelleştirildi. O yıllarda özel sektör yeni yeni çimento sektörüne adım atıyordu. 1990’lı yıllarda başlayan ve kademe kademe ilerleyen bir süreç söz konusuydu.
Bakım Onarım Müdürlüğü yanında yatırımlarda da görev aldım. Mevcut fabrikadaki 1600 ton/gün olan kapasitemizi 3500 ton/gün’e çıkaracak kapasite artışı yatırımında görev aldım. Daha sonra iki yeni değirmen yatırımı daha yapıldı. Onların da yatırım projelerinde görev aldım. 2000 yılına geldiğimizde ikinci bir fırın hattı montajında görev aldıktan sonra 2000 yılı sonunda bazı anlaşmazlıklar nedeniyle ayrılmak durumunda kaldım.
2001 başında Aşkale Çimento’da Bakım-Onarım ve Yatırımlar Müdürü olarak göreve başladım. İlk projemiz mevcut fırında basit bir yatırımla günlük 1000 ton olan üretimimizi 1450 tona çıkarmaktı. Daha sonra 2002’de yeni bir yatırım daha gerçekleştik. Yeni bir dik değirmen, filtre, mevcut siloların iyileştirilmesi ve yeni paketleme yatırımını yönettim.
Yine Aşkale de ikinci bir hat olarak günlük 3500 ton kapasiteli bir fırın projesini yürüttüm.
Daha sonra ise Aşkale Grubu’nun Yatırımlarının Koordinatörlüğü görevini üstlendim. Trabzon Çimento’yu satın alarak ek yatırımlar yaptık. Aşkale fabrikamızda ciddi bir iyileştirme projesi daha gerçekleştirdik.
SİNTEK İLE İLK TEMAS
Sintek ile yollarınızın kesişmesi nasıl gerçekleşti?
2007 yılında ailevi nedenler yüzünden Aşkale Grubu’ndan ayrılmak durumunda kaldım ve Ankara’ya yerleştim. Hasanoğlan Çimento Fabrikası’nda yeni hat yatırımı yapılıyordu. Müteahhit şirket bünyesinde danışman olarak görev yapmaya başladım. Aşkale’de görev yaparken işveren tarafında olduğum için Sintek’i biliyordum. Ekipmanları satın alıyorduk. Sintek o tarihlerde yeni yeni yurt dışından ekipmanlar getiriyordu. “Montaj da yapabilir miyiz” düşüncesi oluşmaya başlamışlardı. “Bize katkı sunar mısın?” dediler. Bir taraftan Hasanoğlan projesi devam ederken bir taraftan da Sintek’e katkı sunmaya başladım.
Sintek’te ilk projeniz hangisi oldu?
Aşkale Grubu bünyesindeki Van Çimento Fabrikası’nda 100 ton/saat kapasiteli öğütme ve paketleme tesisini anahtar teslimi olarak yapmak Sintek’teki ilk projemiz oldu. Bu proje, Sintek’in ekipman satışı dışında EPC bazlı ilk projesi oldu. Van projesini Gümüşhane izledi.
Aşkale Fabrikası’nda 7,5 MW atık ısı projesini yaptık. Bu projenin yönetimini ben yaptım. Sintek’in ilk atık ısı projesi olmuştu. Garantimiz 7,5 MW olduğu halde 8,2 MW enerji elde ettik. Halen sistem çalışıyor. Atık ısı projesini yaparken Aşkale grubu Van ve Gümüşhane’de 3500 ton/gün kapasiteli yeni hat yatırımı yapmayı planladı. Bunların ihalelerine katıldık. Gümüşhane’yi biz aldık. Ve 4000 ton/gün garanti ettik. Bu projeyi tamamladığımızda Sintek’in ilk entegre EPC projesi oldu. 4500 ton/gün olarak teslim ettik. Halen bu tesisi üretimini sürdürüyor.
“MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR”
Ülkemizde sanayinin ara işgücü sıkıntısını biliyoruz. Kıdemli bir mühendis olarak bu konuda çözüm önerileriniz nedir?
Az önce de ifade ettiğim gibi, 80’li ve 90’lı yıllardaki usta-çırak ilişkisi olan yıllarda Türkiye’de mesleki okullar ön plandaydı. Her şehirde çok iyi eğitim veren okullarımız vardı. Çoğu öğrenci bu okullara gitmek için gayret gösterirdi. Şimdi durum tersine döndü. Hiçbir okula giremeyen çocuklar meslek liselerine yönlendirilir oldu.Bu nedenle öncelikle yapılması gereken meslek liselerine önem ve öncelik verilmesi. Bu sorun, sadece çimento sektörü için değil, Türk sanayisi hayati önemde. Kalifiye ve işini bilen elemanların yetişmesi gerekiyor.
Bizim zamanımızda çok nitelikli bir mühendislik eğitimi vardı. Ancak sonra hızla yayılan vakıf üniversiteleri nedeniyle bu eğitimin kalitesi düştü. İşverenler de belli okulların mezunlarını seçmek ya da 10-15 yıl deneyime sahip mühendisleri transfer etme yollarını arıyorlar.
Burada bir başka sıkıntı da üniversite ile sanayinin birlikte çalışabilmesinde…. Bu iki yapı bugün kopuk durumda. Mutlaka birleştirilmesi ve özellikle bizim işbaşı eğitimi dediğimiz, fiilen öğrenciyken çalışma imkânlarını artırmamız gerekir. Öğrenciler mutlaka okul sıralarında sanayiye adım atmalılar.
“USTA-ÇIRAK” İLİŞKİSİ
Sintek’teki mühendis ekibini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sintek’teki iyi mühendis grubumuz var. Bu grupta çok deneyimli ve daha az deneyimli arkadaşlarımız çalışıyor. Biz burada her deneyimli mühendisin yanına birkaç deneyimsiz mühendis arkadaşımızı vererek usta-çırak ilişkisini kuruyoruz. Pratik kazanmalarını ve daha iyi yetişmelerini sağlıyoruz. Genç mühendislerden beklediğimiz, okullardaki teorik bilgilerini mutlaka pratikte kullanmanın yollarını arasınlar. Sintek’te bunu yapmaya çalışıyoruz.
Sektöre 40 yıldır hizmet veriyorsunuz. İlk zamanlarınızdan bugüne çimento sektöründe ve mühendislerin gelişiminde neler değişti?
Güzel bir soru bu… 80’li ve 90’lı yıllarda mühendislikten çok, usta-çırak ilişkisi vardı. Ustadan görülenler geliştirilerek devam ediliyordu. Dolayısıyla fabrikalarda deneyimli kişilerin etkisi çok fazlaydı. Bu mühendis de olabilirdi ustabaşı ya da teknisyen de… Bu dönemde teknisyenlerden fabrika müdürü olduğunu bile hatırlıyorum.
1990’lardan sonra mühendislerin yavaş yavaş öne çıktığı görülmeye başlandı. Özellikle devletin kurduğu ve ÇİTOSAN bünyesindeki fabrikalarda yeterli teknisyen ve ustabaşı olmadığı için yeni alınan işçileri eğitmek görevi mühendislerin oldu.
Benim de mühendislik yönümün ön plana çıkması bu dönemde oldu. Türk ekonomisinin dışa açılması ve sanayi yatırımlarının artması ile birlikte o dönemdeki tüm mühendisler bu süreçleri yaşadı. 90’lı yıllarda özelleştirmenin başlamasıyla özel sektörün çimentoya ciddi yatırım yapmaya başladığını gördük. Bu yatırımlarda Türk mühendislerinin etkisi artmaya başladı. Bu arada Sintek gibi boşluğu dolduran şirketler de çıkmaya başladı. Tüm ekipmanları satın alıp sistemi kuran, projeyi gerçekleştiren ve anahtar teslimi teslim eden şirket sayısı çok az zaten.
YERLİ EKİPMANA ÖNCELİK
Çimento fabrikalarındaki yatımlarda yerli ekipman kullanımı bugün hangi oranda gerçekleşiyor?
Şu anda yüzde 40’lar seviyesinde ekipmanlar ithâl edilmek durumunda kalınıyor. İnşallah ilerleyen yıllarda bu oranı daha da düşürürüz.
Yerli ekipman kullanımını artırmak için neler yapılmalı?
Sintek gibi firmalara devletin katkısı olursa, çimento fabrikalarının büyük ekipmanları dâhil olmak üzere yüzde 80-90 oranında gelmemiz pekala mümkün. Bizim sektörümüzdeki mühendislik birikimi, anahtar teslimi fabrikaları çok rahatlıkla yapabilecek imkân ve kabiliyetlere sahip. Yeter ki destek sağlansın. O zaman iş benim hayalimdeki gibi olur.
Bugün ekipmanlar hazır olarak alınıyor. Ben bu ekipmanları Türk mühendislerinin yapabileceğine inanıyorum. Bakım parçaları ülkemizde yapılıyor zaten. Tüm mesele bunların tümünü bizim yapabilmemiz. Şu anda Sintek olarak yapmaya çalıştığımız da bu. Mümkün olduğu kadar fazla yerli ekipman kullanıyoruz. İthal ekipmanlarda ise kalite-fiyat dengesini gözeterek ideal kompozisyonu yaratıyoruz.
HEDEF PAZAR AFRİKA
Son yıllarda Türk çimento şirketlerinin yurt dışındaki yatırımlarının arttığına tanık oluyoruz. Bu süreci nasıl yorumluyorsunuz?
Ülkemizde çimento sektörü yatırımları belli bir doygunluğa ulaştı. Bu aşamadan sonra yeni entegre tesislerin kurulmasını beklemiyoruz. Bu nedenle Sintek olarak yurt dışındaki projeleri takip etmeye başladık. En önemli pazar da Afrika ülkeleri…
Ancak bu ülkelerde yeterli hammadde olmadığı için genellikle öğütme tesisleri kuruluyor. Sintek şu ana kadar 7 öğütme tesisi inşa etti Afrika ülkelerinde. BU tesislerde kullanılan ekipmanların da yüzde 70’i yerli olarak üretilmekte. Yurt dışında iş yapmanın en önemli zorluğu ihracat ve nakliye konularında yeterli kolaylıkların sağlanmaması. Bundan dolayı şirketlerin malzeme naklinde ciddi sorunlar yaşanıyor. İş yapılan ülkelerde karşılıklı ticari anlaşmalar varsa işler biraz daha kolaylaşıyor. Şu anda Sintek olarak Afrika’da çimento sektöründe en fazla iş yapan şirketiz.
“TAM BİR KİTAP KURDUYUM”
“Maalesef iş dışında çok fazla bir hayatım yok. Ancak işimin dışında en önem verdiğim özelliğiniz nedir diye soracak olursanız, ‘çok iyi bir kitap okuru olmamdır’ derim. Kendimi bir kitap kurdu olarak tanımlayabilirim. Ayrıca iyi bir sinema izleyicisiyimdir. İzlediğim her filmle ilgili detay bilgilere sahip olmaya dikkat ederim.”
“ÇİMENTO FABRİKALARININ BACA GAZI EMİSYONLARI STANDARTLARIN ÇOK ALTINDA”
Çimento sektörünün çevreye olan etkisi çok fazla tartışılır. Gelişen teknolojiyi dikkate alarak bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Çimento sektörünün sanıldığı ve abartıldığı kadar çevreye etkisi ve zararı yok. Size şunu çok net söyleyebilirim: Türkiye’de atmosfere atılan toz standardı 50 mg/m3 seviyesindedir. Ülkemizdeki hemen hemen tüm fabrikaların emisyon değerleri 20 mg/m3 sınırının dahi altındadır. 5 mg/m3 seviyesinde fabrikalarımız var.
Bir başka sorun kükürt ve azot bileşenleridir. Bunlarda da standartların çok altında salınım yapılıyor. Özellikle kükürt ve azotta termik santrallere göre salınımlar çok düşük seviyesindedir.